18 Aralık 2010 Cumartesi

Bir Emir Cümlesi


Sen gökyüzü! 
Boya sokakları!
Umuda, huzura, sarıya!
Ne varsa heybende,
O'na boya...
Gülümset bizi.
Adımız rüya!
Rüya dedim ya,
Benimsin güya.


Bir roman okudum. 
Adam on beş yerinden unutmuş kadını. 
Kadın cennete gitmiş, adam mezara.


                                                                 O'na.


mert eker.

17 Aralık 2010 Cuma

Her Aşkın Modası Yatak Odası

Ne zaman geçiyor zaman.
Oturup da en boşluğumuza.
Kaç adım saydık ki biz.
Körebe çocukluğumuzdan
Kör kütük sarhoşluğumuza.

Kime geliyor benden giden.
Atıyorum, mesela sen.
Kaç bedene daha sığınırım ki
Anlamı, rujunun tadına
Tekabül eden.

Yokluğun bile ayrı varlık.
Hem sever hem savaşırım.
En yalın aşklar bekler seni.
Dış görünüşünün önemi yok
Önemli olan iç çamaşırın.


                                                          
                                                  O'na.


mert eker.  

Ekmek

Sokak arası bir fırından yeni çıkmış,
Dumanı üstünde bir ekmekten farkın yok benim için.
Onu da dokunmadan seçmem lazım.
Seni de.
İtiraf etmem gerekirse
Fazlaca çıtırsınız.
İkiniz de.
Bu sebeptendir ki düşmanım
Kuyruktaki genci, yaşlısı her erkeğe.
Orta yaş üstü her ablama da düşmanım ayrıca.
Ne bileyim oğlunun ekmek istemediğini
Değil mi ama?

Hayatımın senli dakikalarında
Bir sigaramın paketi bereketsiz
Bir de zaman.
Aldığım her nefeste kan kusturacak bir his bu.
Harfleşmez,
Gecenin siyahını dumanla beyazlatmadan.

Dediğim gibi işte.
Ekmeksin benim için.
Sıcaklığını özleyip açlığını çekiyorum.
Değer mi diyenler çok oluyor yatalı.
O yüzden bilmezler ya.
Bu saatte bütün fırınlar 'Kapalı'.

Uzun lafın upuzunu
Güneşle küs olduğumuz içindir,
Anlaşamıyorum kimseyle.
Babamı her sabah kalabalığına karıştırıyor şehir.
Aslında babamdan farkım yok ki benim.
O da ekmeğinin derdinde...


                                                                                       O'na.




mert eker.

Lal

Duysun ki
En çok duyması istenenler,
Sessizce bekler olduk.
Bir parıltı gözde, bir yaz sıcağı,
Bir çay bahçesi belki…
O kadar yol serpildi ki aralara,
Tekilce konuşamaz olduk.


Nasıl da terk ettik,
Terk edilmekten korkanları.
Her sokak köşesinde sevdiler de
Ağlattık dizimizde.
Hesabımızı soranı yok.
Bir tokat izi olmalıydı yüzümüzde! 

Bir akşam vaktiydi işte.
Her yer siz.
Herler siz.
Kim sustuysa çekildi köşesine.
Duyulmadı söylediklerimiz.
Yalanladık güzel olan ne kaldıysa
Yalanlandık işte, öylesine…


Haklarım, haksızlıklarım, dostlarım
Koruyun sessizliğinizi!
Nasıl olsa ‘satırlarım’ var benim
Keserim hepinizi.



                                                                         O'na.


mert eker.

Kızılca

İzin verin anlatsın şehir
Vardır elbet bir derdi.
Biz severken böyle değildi.
Hatırlayın bayan,
Siz severken.  

Çekirdek tadında şarkılar söylerdiniz.
Sesiniz güzeldi, şehir güzel.
Hiç yüzüme bakmazdınız ama
Yürürdük biz sarmaş dolaş.
Utanırdı şehir,
Bulutları kızarırdı yavaş yavaş.

Pek belli etmez susardınız siz.
Ama severdiniz usulca, anlardım.
Anlardım ya lüzum yoktu söylemeye.
Güneş batmadan giderdiniz hep,
Hep bizi özlemeye.

Oysa hiç tanımadım ben sizi.
Üstünüze aşk da tanımadım ama
Tanıyamadım sizi bu şehir gibi.
Birkaç şarkınız kaldı bende.
Sokakta birkaç ayak izi..

Unutmazsınız beni, eminim.
Ama bu şehre yakışmaz olduk biz.
‘Ama’sı olan cümlenin hükmü yoktur ama
Sizi bizi aşar oldu bu his.

Savaşta sivil öldürmek gibi bir şey
Hem yasak hem makul
Hatırın kalsa da bedenin menkul.

                                  
                                                                        O’na.


mert eker. 

Neler Neler

Tırnak içinde yaşansın aşklar artık.
Her şeyine ihtiyacım yok,
Her ihtiyacım.
Huzurun kadar et,
Ki huzur, nazlı ve sıcak..
Yine yaz gelecek, sıcak basacak,
İdare et…
                                                                              
                                                                      O'na.


mert eker. 

Ne Taarruz Ne Müdafaa

Bilinmesi gerekeni acımadan söylemeli insan, yılmadan, korkmadan,
Ya da susmalı pişmanlığa gerek kalmadan, yalanları, gerçekleri.
Aklının ucundan bile geçirmemeli, giden çalınamamışsa zamandan.
Artık pazara çıkmalı, hesaba katmadan karşılıksız çekleri.


Tek bir alışkanlığa boyun eğip, yalnız ona yer vermeli evinin genelinde,
Ya da sevişmeyi alışkanlık edip, yer bulmalı genel evin birinde.
Büyümeden, çocuk kalıp, ortadaki kuyuya asla düşmemeli.
Düşse bile acısını bu kadar ıslak, bu kadar çaresiz çekmemeli.


Sansürsüz hayatımın bel üstünde kalan tek orospususun sen.
Ve aşk burnumda kerhane kokusu.


                                                                                                                          O’na.



mert eker.